Tanrı (İsl.)
(Alm. Gott)
Genel bir terim olarak da kullanılan Tanrı sözcüğünün İslam dinindeki karşılığı Allah’tır. Özel bir ad olan Allah lafzının mantıksal statüsü uluhiyeti ifade eden bir kavram olan Tanrı’dan farklıdır. Tanrı sözcüğü tanrılar şeklinde çoğul olarak ya da birden fazla varlık için kullanılabildiği hâlde Allah lafzı ne çoğul ne de birden fazla varlık için kullanılabilir. Bu yüzden Tanrı sözcüğünün Arapçadaki karşılığı aynı kullanıma sahip olan ilâhtır. Ancak uluhiyetin koşullarını ifade eden ilâh kavramı ile İslam inancına göre bu kavramın kaplamına giren tek varlık olan Allah arasında ayrılmaz bir anlam bağı vardır. İslam’da imanın temelini oluşturan ‘Allah’tan başka ilâh yoktur (La ilâhe illa Allah)’ (Muhammed, 47/9) yargısında olduğu gibi uluhiyetin koşullarını ifade eden ilâh kavramına uyan yegane varlık Allah’tır. İslam’da Tanrı tasavvurunun kaynağı bizzat ilahi kelam olduğundan bu tasavvurun nihai kaynağı da bizzat Allah’tır. Kur’an’da Allah kendisini ‘en güzel isimler (el-esmâu’l-husnâ)’ olarak adlandırdığı Rahmân, Rahîm, Alîm, Kadîr, Vedûd, Rezzâk Gafûr gibi değişik isimlerle adlandırmaktadır. Belli bir anlam ifade etmek noktasında daha çok sıfatları andıran bu isimler, aynı zamanda, Allah lafzının anlam ve doğruluk koşullarını da belirler. Nitekim İslam kelamcıları bu isimler arasındaki semantik ortaklıklardan/benzerliklerden hareketle onları belli sıfatlara indirgemişlerdir. Allah’ın varlığı ve sıfatları arasında sıkı bir anlam bağı vardır. Kur’an, Allah’ın varlığı ve sıfatları konusunda insanı en genel anlamda akletmeye çağırır; Kur’an’ın öngördüğü kanıtlar daha ziyade âlemde mevcut olan düzen ve gayeye dayanan tecrübi (a posteriori) öncüllü kanıtlardır. Kur’an, Allah’ın, en azından bu dünyada, insanın doğrudan duyu algısına konu olamayacağını vurgulamakla birlikte, O’nun varlığı veya neliği konusunda bilenemezci (agnostik) tutum sergilememiştir. Kur’an’ın sağladığı bu bakış açısı İslam’da teolojik düşünceyi derinden etkilemiş ve bu konuda delilci bir yaklaşımın benimsenmesine kaynaklık etmiştir. Böylece müslüman düşünürler, Allah’ın varlığını ispatlamak için çeşitli kanıtlar ileri sürmüşlerdir. Yine müslüman düşünürler, hem Allah’ı diğer varlıklardan ayıran ve ne olmadığını dile getiren tenzihçi (selbî) sıfatları hem de O’nun nasıl bir varlık olduğunu da ifade eden (subûtî) sıfatları formüle etmişlerdir. Bu sıfatlar Hayat, İlim, İrade, Kudret, İşitme (Sem’), Görme (Basar), Kelâm ve Yaratma (Tekvin) sıfatlarıdır. İslam, Tanrı’ya özel (zatî) nitelikler atfetmek açısından diğer teistik dinlerle önemli benzerliklere sahiptir. Bununla birlikte İslam, Allah’ın mutlak birliğini ve aşkınlığını özellikle vurgulaması bakımından ayırt edici bir niteliğe sahiptir. Nitekim İslam’daki Tanrı tasavvurunun özünü oluşturan tevhîd ilkesi, Allah’ın birliğini, aşkınlığını ve mutlaklığını öngörür. Bu ilke, Mutlak Yaratıcı ile yaratılan varlıklar arasında aşılamaz bir ontolojik ayrımı zorunlu kılar ve en temelde, Allah’tan başka ilah(lar)ın olamayacağını, O’nun eşi, benzeri ve ortağının imkânsızlığını ifade eder.
Mehmet Sait Reçber